fortfolio işte...

biraz şehir, biraz ilişki, biraz kadın, biraz erkek, biraz yalnız, biraz komik, biraz hikaye, biraz gerçek.

29 Eylül 2011 Perşembe

geçen hafta bunu yazdım.

Sana da bazen oluyor mu?
Hani, herkes, herşey değişiyor, bir sen aynı kalıyorsun.
Yok tabii ki değişmeyen tek şey değişimdir, insanın günü gününe uymaz, evren değişir, sen deneyim kazanıp olgunlaşırsın bla bla... Ben başka bir şeyden bahsediyorum.
 Mesela; Mehmet evleniyor, Ömer iş değiştiriyor, Başak okul kazanıp Ankara'ya taşınıyor, Zeynep boşanıyor, Ceyda yemek şeklini değiştirip vejetaryan olarak on kilo veriyor, Ali yeni bir sevgiliye kalbinde yer açıyor, Müge yeni bir eve geçiyor, Serdar çocuk sahibi oluyor, Melis doğuruyor, Gökhan Madrid'e, Ulaş Hong Kong'a, Metin Montreal'e taşınıyor, Elif yeni bir iş bulmadığı halde sevmediği işten istifa ediyor, Ayşe nişanlanıyor, Özgün kaç yıllık sevgilisinden ayrılıyor, Öykü İstanbul'da çok başarılıyken herşeyi bırakıp Ege'de eski bir Rum evine yerleşiyor.  

Önemli değişimler geçiriyorlar. Kapılar kapatıp yenilerini açıyorlar. Bir daha asla aynı noktada olmayacaklarını bilerek, monoton ama güvenli olanı riske atarak adımlar atıyorlar. Yolun sonunu göremeden. Bazen sürüklenerek, bazen hür iradeyle. Belki çok pişman olacaklarından korkarak, belki pervasızca "ne olacaksa olsun" diyerek...
Değişim zordur. Güzel olsa bile zordur. Onlar cesaret ediyor. Ellerindekiyle yetinmiyorlar. Aza tamah etmiyorlar, "dur bakalım, hayırlısı" demiyorlar. Evet su akar, yolunu bulur ama onlar su yatağına yön vermeyi tercih ediyorlar. Yenileniyorlar. Kapanıp koza içinde kalmak yerine; kelebek olup gerekirse sadece bir gün yaşamayı tercih ediyorlar. Her biri içinden yeni bir renk çıkmasına izin veriyor. Zamana bırakmıyor, zamana direniyorlar. Belki önünde sonunda yine ne olacaksa olacak, belki herşey mutlaka olacağına varacak ama onlar deniyorlar. Cesurlar, söylemiş miydim?

Ve sen...
Sen onları izliyorsun. Başarılı ya da başarısız, mutlu ya da mutsuz, heyecanlı ya da depresif, çaresiz ya da keyifli oluşlarına izleyici oluyorsun. Ne olursa olsun, korkak olmayışlarına ve değişimlerine tanıklık ediyorsun. Yeniliğin korkutucu ama insanı çeken bir tarafı var. Gizemli çünkü.
Evet sen izleyici oluyorsun. Sen değişmiyorsun. Boyun eğiyorsun. Renklerini solduruyorsun.
Çocuk büyütme zorluklarını ve komikliklerini, Madrid'in gece hayatını, Hong Kong'un acaip taksicilerini, yeni iş yerindeki dedikoduları, ayrılıgın acı taraflarını, vejeteryanlığın kurallarını dinliyorsun. Evet izlemekten de beteri sadece dinliyorsun. Olduğun yerde sayıyorsun. Hatta geri gidiyorsun.
Şikayetçi olduğun bir şeyler var ama hareketsizsin, garanticisin, korkaksın.
Yazık sana!
Zamanın ve kendinin değerini bilmiyorsun. Hayırlısı neyse olsun'la hayat geçmez, farkında değilsin. Ancak şikayet edip cek cek konuşmayı biliyorsun.
Hırçınsın çünkü aslında kendine kızgınsın.
Hımbılsın. Kendini köreltiyorsun ve günlük koşturmaca içinde bunun bile ayırdına varamıyorsun.
Sıkılıyorsun ama kusura bakma buna mahkumsun. Kendi esaretinin bedelisin.
Sevdiğini kovalamıyorsun.
Hadi, şimdi kendine bir surpriz yap ve bir karar al!
Daha geç olmadan.

22 Eylül 2011 Perşembe

Haydi erkekler, Regl'e!


Tüm erkeklerin hayatlarında bir sefer regl olmasını istiyorum.
Gülmeyin, şaka değil.
Cidden istiyorum bunu. 


Onlar dayanıksızlar, öyle bizim gibi her ay depresyonuna, hassaslığına, şişkinliğine, kanamasına dayanamazlar. Ama sadece bir kere, üstelik aklı başında bir yaştayken olsun ve unutulmaz olsun istiyorum. Sünnet gibi! Gerçi erkeğin aklı başında yaşı var mıdır bilemedim şimdi, neyse 20'li yaşlarda, beklenmedik bir anda olsun ki, unutmasınlar. 

Böylece tüm o hormonsal kargaşayı yaşarken, bir de "onlara halam geliyor, regl'im, şişkinim, gerginim" açıklaması yapmak zorunda kalmayalım. Mesela en anlaşamadığım kadın bile, "pms'im" dediğimde; beni anlar, üstüme gelmez, extra özenli davranır.
Çünkü bilir ki ben kaynama noktasındayımdır. Bilir ki birazdan mevzu noksanlığı çekersem, dönüp götümle kavga edebilirim, "niye arkamdasın, neden beni takip ediyorsun" diye. Çok da normal gelir bana o anda. 

Ama erkek, her sefer, her ay anlamamaya, özenli olmamaya inat ediyor. Hatta dün söylüyorum, bugün unutuyor. Onun suçu değil, asla tecrübe etmemiş ki. Oysa bir kere olsa, tüm problem çözülecek, o da terslenmekten yırtacak! Çünkü boğazı ağrısa öldüğünü iddia eden, hastalıkvari şeyleri abartmaya bayılan erkekler, bu deneyimi asla unutmayacak ve pms olduğunu duyunca özenli davranacak. 
Düşünsene, o çok değerli pipinden kan geliyor. Sadece bununla kalsa iyi. Asıl dert zaten gelene kadar! Gelmesi için dua edecek raddeye getiriyor senin östrojenler. 

Sinirli oluyorsun. Canım diyene, Allah belanı versin diye bağırmak geliyor içinden. 

Ya da duygusal oluyorsun. "Sizin için çalışıyoruz" sloganıyla reklam veren materyalist banka reklamına bakıp, o bankayla çalışmadığın halde benim için çalışıyor çocuklar diyerek içli içli ağlıyorsun. Değil ki haberlere ya da dizilere tahammülün olsun. 

ama çok aç oluyorsun. Sanki midede bir koca kara delik, ne yesen sana dokunmadan aşağıya süzülüyor. Dünyaları yemek, durmayıp gezegenlere sulanmak istiyorsun. 

Önemli davetmiş, zayıf olman gereken bir elbise giyecekmişsin, bunların hiç bir önemi yok. Bir anda şişiyorsun. En az iki kilo su! Hadi kiloyla problemin yok diyelim, ellerin, ayakların, yüzün şişiyor, gıdın çıkıyor. 

Hassas oluyorsun. Gerçekten, en ufak bir lafa, bir bakışa, bir terslenmeye alınıyorsun ve o terslik dünyanın sonuymuş gibi hissediyorsun. Şımarıklıktan değil, öyle hissediyorsun. Elinde değil. 

Her ay bir adet ama beş taneye bedel büyüklükte bir sivilce gelip yerleşiyor bünyene. Alnında, burnunda, çenende ya da sırtında. Bakan, beş metreden regl olmak üzere olduğunu anlayabiliyor. Bir de acıyor ki sorma gitsin! 

Ödem olmasa da, sivilce basmasa da o günlerde en güzel, en yakışan kıyafetini giysen de güzel hissetmenin imkan ihtimali yok! Unut onu! Saçın bile şekil almıyor, hangi iyi hissetme? 

Tahammülsüz oluyorsun. Regl olmadan önceki ve olduktan sonraki iki gün, karantinaya falan kapatılmalısın. Suratsız, mutsuz, negatif. Lütfen kimse benimle konuşmasın! 

Belinde ve kasıklarında sızım sızım bir ağrı. Ne mide ağrısına benzer, ne başka bir şeye. Kimimizi hastanelik eder her ay, iğnesiz devam edemeyiz. Kimimizi öldürmez ama süründürür. 

Peki ya kıllara ne demeli? Regl olduğun anda, orman kaçkını gibi fışkırmaya başlar, kaşlardan bacaklara istisnasız uzanır! 

Orkidin poponu (kibarca söylüyorum) rahatsız etmesini, orkide ya da tampona verilen parayı mevzu bahis etmiyorum bile.   
 
Tek güzel yanı memelerin büyümesi ve dikleşmesidir. Ama onlar da öyle çok acır ki, üzerine bile yatamazsın. 

Bütün bunlarla uğraşırken, bir de zevzek bir erkeğin "yeaa muayyen gününde misin sen yeaa" demesi, ya da "aa niye gerginsin" demesi hatta hiç bir şey dememesi bile batıyor.
Kendim için istiyorsam namerdim.
Her ay kendini tekrarlayan bir durumu, problem olmaktan çıkarmak, kadın-erkek ilişkilerini bir nebze olsun hafifletmek istiyorum. Tüm erkeklerin bir tek kez, regl olmasını istiyorum.
Ayrıca yazıyı okuyan tüm kadınların benimle aynı düşünceleri paylaştığına kesinlikle eminim. Aynı anda bir dua etsek, kozmik bir dönüşüm olur mu acaba?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...