fortfolio işte...

biraz şehir, biraz ilişki, biraz kadın, biraz erkek, biraz yalnız, biraz komik, biraz hikaye, biraz gerçek.

22 Temmuz 2010 Perşembe

İstan-mirliyim!




Taksiye biniyor ve havaalanına doğru yol alıyorum, muzır bir gülümsenin yüzüme yayılmasına engel olamıyorum…
İstanbul’u her terk edişimde mutluluk duyuyorum, içten içe sanki "sana muhtaç değilim büyük ve pis şehir" diyorum. Ben sıcak ve gerçek insanların yaşadığı, zeytini güzel şehrin insanıyım aslında... E o zaman burada ne işin var diye sormazlar mı?
Köklerin, ailen hani o en çok sevdiklerin, büyüdüğün yer, bir de bulunmaktan en çok hoşlandığın o şirin tatil beldesi oradaysa, “memleket” deyince gururlanıyorsan, gavur olmaktan, laik olmaktan, güzel otlar ülkesinde olmaktan onur duyuyorsan burada ne işin var?
Bu kocaman, tehlikeli, yırtıcı ve karanlık işler dünyasının, burnu büyük insanlarıyla birlikte ne yapıyorsun? E pes, burada bile İzmirlilerle olup ne kadar güzel bir memleketin olduğundan bahsediyorsun!
İstanbul... Üç noktanın asla yetmediği şehir... Bir mucizenin vücut bulduğu Avrasya kelimesinin tek anlamı olan görkemli şehir seni içine almışken, sana mutluluklar, muhteşem arkadaşlar, çok şey öğreten sevgililer, unutulmayacak bir üniversite hayatı ardından zevk alarak yaptığın bir iş sunmuşken... Bu nankörlük niye? Her birini tek başına sen mi yaptın sanıyorsun? Sen mi becerdin o küçük halinle bu dünyayı kurmayı? Buket Uzuner’in deyimiyle "şehirler ecesi"nin bu güzellikte hiç mi bir katkısı yok?
Acaba böyle düşünüyorum diye küser mi bana İstanbul? Ona içimden pis şehir, karanlık şehir, kalabalık ve yoran şehir dediğimi bilse ve huzur deyince İzmir’den başka bir yer düşünemediğimi öğrense alınır mı? Yoksa dalga mı geçer benimle? "Sen benim uyuşturucuma, boğazıma, kalabalığıma, deli eğlencelerime alıştın, İzmir sadece bir fantezi, güya senin bana mecbur kalmadığının göstergesi, güya beni istemediğinin mazeret noktası" der mi? "Gitsen orada yasayabileceğini mi sanıyorsun, o sakinlik, tekrar aileyle ayni evi paylaşmak, o küçük dünyaların gençleri seni keser mi sanıyorsun?" deyip kahkahasını basar mı?
Ne İstanbullu olabildim, ne İzmirli kalabildim… İkisinin arasında bir yerde, İstanmir’deyim. Şimdi İzmir benim için daimi sonsuz bir sevgi sunan, huzur dolu ama hafif monoton, şişkolaşmış bir ilişki, İstanbul ise günü gününe uymayan, vahşi, güvenilmez ama zaaflar yaratan deli bir aşk gibi… Nerede olursam diğer şehri özlüyorum, hangisine daha çok aidim bilmiyorum. Aidiyet kadar aidiyetsizlik de korkutuyor.
Belki bir gün… Birinden biri beni tamamen ele geçirmeyi başarır! Şimdi İzmir yolunun tadını çıkarma vakti!

4 yorum:

  1. sen melez bi güzelsin
    iki şehrin de güzelliklerini topluosun üstünde
    biraz da erkek fatma :)

    YanıtlaSil
  2. hahahahah=)
    hiç de erkek fatma sıfatını üstüme almıyor, melez güzeli alıp yoluma devam ediyorum=)

    YanıtlaSil
  3. İstanbul ardımda kaldı, önümde kocaman İzmir var. Şimdilik İzmir son dakika golü atmış görünüyor bende. Bazen geçmişine karşı gardını sağlam tutamazsan, İstanbul'u bile terkedebiliyormuşsun demek ki...

    YanıtlaSil
  4. gerçekten mi? izmirden istanbula gelip ardından izmire geri dönebildin mi? hayal kırıklığı yaşamadın mı? sıkılmadın mı? saygı duydum ve gerçekten özendim.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...