Çat diye bir mail düştü önüme.
Fotoğrafçı bir arkadaşım, kendi arşivini düzenlerken... editöre hiçbir zaman vermediği fotoğraflara rastlar. Beş sene önce, çok sıcak bir yaz günü, gıcık ötesi bir mimarla fotoğraf çekimi öncesi ışık denerken, iki arada bir derede çekilmiş üç-beş kare.
Karaköy’de, köprü üzerinde, keten elbiseli bir kız.
İçimden ağlamak geldi.
Hüzünlü kareler diye mi, yoo hiç değil! Neşeli, sıradan, makyajsız, pozsuz… Dedim ya, her çekim öncesi rutin yapılan; ışığı ayarlamak için çekilen, normalde silinen, bu sefer makinede saklanmış üç beş kare.
Tüm koşturmaca, dertler, aranması gereken telefonlar, teslim edilmesi gereken yazılar içinde bir an durdum ve fotoğraflarıma baktım uzun uzun.
Farkettim bir değişiklik var, tam dile getiremedim. Saçlarımın şimdi kısa olması değil tek fark ya da üzerimdeki 3 kilo fazlası.
O zamanki kadar güzel değilim şimdi, o zamanki kadar saf, o zamanki kadar umutlu deilim... Öyle bakmıyorum artık fotoğraflara. O fotoğraflardan sonra çok içki içtim ben, çok hikaye dinledim, çok ağladım, çok hayalkırıklığı yaşadım.
Saçma ama çok kötü oldum fotoğraflara bakarken.
O fotoğraftaki kız, sanki benim özendiğim biri…
Ama asla tekrar olamayacağım biri.
Ulaşamayacağım biri gibi.
O, özgür kanatlarını kocaman açmış gökyüzünde süzülen kırlangıç gibi, ben kafeste böyle renkleri solmuş artık ötmeyen muhabbet kuşu gibi.
Yıllar önce; İzmir fuarının içindeki hayvanat bahçesinde kocaman, heybetli bir aslan görmüştüm. Parmaklıkların tam dibinde oturmuş ama arkasını dönmüştü. Yüzünü gelenlere göstermiyordu. Sinirlenmiyor, kükremiyordu. Dediler ki "artık sadece ölmeyecek kadar" yemek yiyormuş, küsmüş. Durdum önünde uzun süre, belki bir an döner bakar diye. Hişt pişt dedim. Bakmadı.
Evet; zaman, ilişkiler, içkiler, eklenen yağlar, derinleşen çizgiler, değişen evler, yaşananlar kirletiyor bizi.
Ben ki çok severim eski fotoğraflara bakmayı.
Ama o tazelik yok şimdi. O dirilik yok. Çok değil baktım çekildiği tarihe, beş yıl öncesi, yaşlanmış hissetmem mümkün değil. Ama eski ışıltı yok, eski enerji yok.
Sanki eski yüksek enerjimin kırıntısı var gibi...
Bir şey bekler gibi ama ne olduğunu bilmeden, aynı şeylerden şikayet ederek, yine ay sonu sıkışarak, sadece havanın sıcaklığının değişmesinin farkına vararak, aynı konuyu 5589. kez yazarak günleri ucu ucuna eklemek…
Belki vakit gelmiştir. O yüzden fotoğraflar beş yıl sonra önüme düşmüştür. Belki vakit silkelenme vaktidir. Kış uykusunda uyanıp, gerinme vaktidir.
Uyanıp, gülümseyebilir miyim tasasız?