fortfolio işte...

biraz şehir, biraz ilişki, biraz kadın, biraz erkek, biraz yalnız, biraz komik, biraz hikaye, biraz gerçek.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Ben bir dekorasyon editörüyüm!



İç içe çözümlenmiş alanlar, ışık oyunlarıyla hareketlendirilmiş odalar, yalın detaylar, keyifli(!) mekanlar, eklektik stil en sevdiğim kelime kalıplarıdır. Her biri spota, yazı içine, resim altına yakışır, ev yazısı yazarken yüzümü kara çıkarmazlar. Hepsini harmanlayıp sekiz sayfa yazı düzmeyi bilirim.

Tasarım fuarlarını takip eder, yenisi, eskisi, mobilyacısı, endüstriyeli, modacısı, takı tasarımcısı her birinin peşinden koşarım. Az biraz ünlü ve Türk tasarımcı ve mimarlardan tanımadığım yoktur da, röportaj yapmadığım belki iki belki üç. Hatta hepsinin kendine özgü kaprislerini tanır ve hassas bir ego ölçer olarak bir dahaki sefer için aklımda tutarım.

Telefonda konuşmasını bilmekten öte, bir konuşmayla insanları evlerini açmaya ve dergide yayınlatmaya ikna ederim.

Kimseye bir şey ifade etmeyen bir sandalye ya da bir masa beni heyecanlandırır. Yeni bir aydınlatma tasarımı görünce ellerini çırparak sevinen “ne güzeeeeal” diyen manyak benim!

Bir sapığım olsa ve beni takip etse, hiç bilmediğim semtlerde ve sokaklarda farklı farklı evlere girerken beni görüp ne iş yaptığımı anlamayabilir. Nişantaşı, Bebek, Cihangir, Etiler, Boğaz hattında müstakil, villa, yalı ya da apartman dairelerine girer, birkaç saat vakit geçirir, güle oynaya çıkarım. Benim sapığın işi zor, tavrımı çözemeyebilir.

En kısa ve en ağdalı basın bültenlerini sade bir dilde uzatmayı bilirim.

Telefonda bana ısrarla Şafak Bey diyen adama ihihi diye gülüp, kapatınca avaz avaz bağırmayı bilirim.
Ofiste pilates topuyla voleybol oynamayı, sabahları ekipçe kahve hazırlamayı, gece yarısına uzanan ofis gecelerinde Mori Kante “yeke yeke" eşliğinde dans etmeyi, reklamcıyla kavga etmeyi, fotoğrafçıyı “hadi teslim” diye sıkıştırmayı bilirim.

En kitlendiğim sorulardan biri, “hangi ünlüleri tanıyorsun” olur, altı yıl oldu lütfen hepsini aklımda nasıl tutarım?

Fotoğrafa ne yakışır, konu daha çekim aşamasındayken kaç sayfa girer, yemek fotoğrafı nasıl olmamalı, ışık hangi açıdan gelmeli bilirim.

“5000E’luk komodin evinizin olmazsa olmazı” diye önerir, gider Ikea’dan koltuk alırım.

Yeri geldiğinde elişi konularına bulaşır, yap desen yapamam ama “yapıştır kaktır voila pratik vazo yapımı” diye anlatmayı beceririm.

Araştırır, sorar, kitap-google karıştırır, yazmam gereken konuyu derinlemesine incelemeyi bilirim.

Hiç beklenmedik bir anda kendimi dünyaca ünlü bir tasarımcı (bkz Marcel Wanders) ile yemekte bulmanın, dünyaca ünlü bir mimar (bkz Zaha Hadid, Joshua Prince-Ramus) ile sohbet ederken bulmanın verdiği keyfi bilirim.

Uzun lafın kısası Marie Claire Maison’da editör olmanın çok zevkli bir iş olduğunu bilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...