fortfolio işte...

biraz şehir, biraz ilişki, biraz kadın, biraz erkek, biraz yalnız, biraz komik, biraz hikaye, biraz gerçek.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Yazmayı denedim.


Bayramınız kutlu ve mutlu olsun.
Umarım sevdiklerinizle keyifli bir bayram geçiriyorsunuzdur. Ben öyle yapıyorum. İzmir’deyim, aile yanında. Kendimi bir anne kucağına atıyorum, bir baba. Kardeşe sataşıyor, anane yemeklerine dalıyor, dedeyle tavla oynuyorum. Kurban falan umrumda değil, gavur İzmirli sıfatını gururla taşıyorum, zaten kurban eti de yemem.Bayram hislerimi daha önce yazmıştım, buradan okuyabilirsiniz. Nokulu yedikten sonra, bu bayramda ana besinim balık, tek derdim şimdi hangi şarabı açsaktır. Yine de minareden atlarım, bayramınızı kutlarım.


Yazı mı? Çok uzaklaştım o kavramdan… Tamamen tatildeyim. Beynim, vücudum, midem tatilde. Denemedim değil. Yazı yazmayı denedim. Uzak durdum aile saadetinden, odaya çekildim, bir bardak Cointreau içtim, iki arkadaşla mesajlaştım, beynimden bir sürü konu geçti, sevgilime telefon açtım. Olmadı. Cardinal melon içtim, telefona sürekli not aldığım yazı konularına baktım. Olmadı. Sanki İzmir’den hiç ayrılmamış gibi, hep buradaki ailenin prensesi kalmış kafasındayım. Denedim yazmayı, beynimi İstanbul’a uçurmayı. Olmadı.

Ben yazıyı önce beynimde yazıyorum. Bir fotoğraf geliyor gözümün önüne, en polaroid'inden. Kelimeler birer ikişer sevgili gibi birbirine kavuşup cümleye dönüşüyor. Önce beynim yazıyor yazıyı, elim onun yazdıklarını kağıda döküyor.O yüzden fort-folio burası, yani güçlü kağıt. Ama elim hiç bir zaman, beynime yetişemediğinden eksiklik oluyor. Kelimeler çok değerli. Bazen bir kelime, en derin dokunuştan bile daha dibe değer!

Benim kelimelerim koşarak birbirine kavuşurken çevrem fluya kaçıyor, fotoğrafın blur seçeneğinin ayarı kaçıyor. Karşımdakini dinleyemiyorum, çevremdekilerin sohbetlerini duymuyorum! Salyalarım akıyor, dişlerim uzuyor, o anda elime ne geçerse üzerine yazmaya başlıyorum. Defter, kitap arkası, iphone not kısmı, word dosyası.

Kelimeler tavlıyor beni, cezbediyor, çekiyor. Mesela bazı kelimeler var; Türkçe, Fransızca, İngilizce kalıplar var, onları ayrı bir seviyorum. Bir de kelime oyunları var, en eğlencelisi. Cezbediyor işte. Çünkü kelimelerin bir araya gelişleri, sevişir gibi… Her sevişme gibi nev-i şahsına münhasır. Eminim buna. Her bir araya geliş; ön sevişmesiyle, ritmiyle, doruğuyla kendine özgü.

Uzattım değil mi? Kelimelere aşkımı anlatmayacaktım ki. Bir şey söyleyecektim. Bugün yazı falan yok! Zaten blogger dediğin gariban bir kimse, ne geliri, ne sigortası var. Tek teselli arada bir gelen yorumlar. Onu da kendinize saklamaya bayılıyorsunuz. Şimdi siz onları saklayın, ben de tatil hakkımı kullanayım. Her Çarşamba ve her Pazar adeti bozulmasın ama kelimeler de öylesine, laf olsun, torba dolsun diye sıralanmasın. Her sıralama gerçek bir sevişmeye dönüşsün diye bugün yazı yok. İlham da yok, okuyucuyu sıkmak ya da hafife almak da yok, yedek yazı kullanımı da lokasyon sebebiyle namümkün. O yüzden öpücük var. En bayramlısından.


5 yorum:

  1. gelmese de dilinden vazgecme kaleminden
    soylemesekte direkten
    sen soylersin en icten...

    YanıtlaSil
  2. Her yazın ayrı bır keyıf safakcım ;))

    YanıtlaSil
  3. birinci adsızın manilerine bayılıyorum=)
    ikinci adsıza ise çok teşekkür ederiiim=)

    YanıtlaSil
  4. Heepsi birbirinden harikaa :) Bende ızmırlıyım .. zaten en son yazında da senı kıskananLar catlasın demıstım süpersin!

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederim izmirli adsız =) sen de süpersin üşenmeyip yorum yaptığın için şahanesin! Bence de kıskananlar çatlasın!

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...