İnsan doğası gereği oyun sever bir yapıya sahip, gerçek hayat oyuncularıyız biz. Küçüktük; evcilik, komşuculuk, mankencilik oynardık. Şimdi büyüdük ama ne kadar vazgeçebildik oyunlar oynamaktan? Oyunları; çocukluk döneminde bırakmak bir yana, hayatımızda daha çok yer verip, tüm yaşamı bir sahneye çeviriyoruz. Bilgisayarda oynanan sanal dünya; ya da futbol, basketbol gibi sportif saha oyunları değil mevzu bahis. Anlık, günlük, aylık, ilişkisel, ailesel oyunlardan bahsediyoruz. Hayat akışımızı değiştirecek güce sahip tehlikeli oyunlar eşiğinde, oyun delisi hayatların içinde çırpınıyoruz.
Şimdi güya büyüdük. Hala tüllü elbiselere bayılıyor, balerin ayakkabısı çakması babetleri ayağımıza geçiriyor, en pullusundan küpeleri kulağımıza takıyoruz. Hem de bunu en maskülen stile sahip olanlarımız bile arada bir kendini tutamayıp yapıyor. Haksız mıyım? Bu kadarla yetinmiyor, oyunlarımıza da aynen devam ediyoruz. Belki aile dostunun misafirliğe gelmiş, yaşıt kızı ya da oğlu sahneden çekildi ama yerini arkadaş-sevgili-flört çevresi doldurdu.
Modern zaman oyunları deyince aklınıza PSP, farmville ya da Sims gelmesin. Yaşımıza uygun deforme edilmiş, kimi zaman sadece eğlence olsun diye, kimi zaman masum, kimi zaman kendimizi göstermek için, kimi zaman da gerçekten tehlikeli oyunlarla hayatımızı dolduruyoruz.
Nedir modern zaman oyunlarımız?
Bir şey yapmayacağım, sadece sarılıp uyuyacağım oyunu.
Kadın-erkek arasındaki en yalan oyuna hoş geldiniz. Merhaba biz yeni tanıştık. Belki bu gece bir barda başladı sohbetimiz, belki de bir kaç seferdir küçük küçük flört ediyoruz. Bir akşam çıkmasının ilerleyen saatlerinde, bünyeler alkol ile dolup taşmış, eve gidiş saati yaklaşmış iken oynanan bir oyun bu. Erkek kadına eğilir, “senden bu gece ayrılmak istemiyorum, bana gel, sadece sarılıp uyuyacağım” der. Kadın da “söz mü” der. İkisi de durumu onaylarken, kendilerini ve birbirlerini kandırdıklarının bal gibi de bilincindedir. Kadın kabul eder, güya uyumaya gider. Ama ateşle barut yan yana durur mu? Çoğu zaman durmaz, alev alır. Tek gecelik ilişki arayanlar için ideal bir oyundur. Uzun soluklu ilişki isteyenlere pek tavsiye edilmez. Yine de her ilişki parmak izi, göz irisi gibi şahsına münhasırdır, yarını belli olmaz. Zaten kimi zaman en güzeli, içinden geleni yapmaktır!
Koyu renkli güneş gözlüğünü tak, trençkotu giy, yakaları kaldır! Şimdi herkesin “hayatımda yapmadım, daha neler” dediği ama istisnasız en cool kadının bile en azından bir kez yaptığı oyuna hazırsın. Oyunumuz bir kaç teknolojik oyuncak eşliğinde oynanıyor. Cep telefonu, msn, facebook, twitter, e-mail üzerinden iz kovalamaca oyununda, her türlü fitne fücur ve numara başrolde. Hoşumuza gitmeyen bir şey bulduğumuzda (misal sevgili kişisi, tanımadığımız bir dişinin fotoğrafına yorum yapmış) didiklemek farz oluyor. Konuyu oraya nasıl getireceğini kurgulayıp, çaktırmadan bilgi edinme ve edinilen bilgileri kronolojik sırayla beyinde kaydetmek koşuluyla, canımızı dişimize takıyoruz. Kimi oyuncular telefon karıştırma, sosyal ağ şifresini alma peşine kadar oyunu abartabiliyor. Bu kadar ileri gitmeyenler ise en azından etiketlendiği fotoğraflarda, yanında kim olduğuna ve elini kızın neresine koyduğuna dikkat ediyor. Dedektifçilik, kategorize etmesi zor bir oyun olsa da, çoğu sefer kötü sonla bitiyor. Ne kadar çok bilgi, o kadar üzüntü ya da sevgili kişisini boğarak sinir etme durumlarına hatta “eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme” deyimine kadar uzanıyor. Çözümü biraz rahat olmaktan geçiyor. İstemese, sizinle olmazdı, boğazına bıçak dayamıyorsunuz ya...
Dayamıyorsunuz, değil mi?
Arkadaşımın oyuncağını kıskanmadım oyunu.
Başrolde iki kadın, birbirini seven yakın arkadaş rolüyle sahnede yerini alır. Kıskançlık sinsice gelir, kara kedi gibi aralarına kıvrılır. Sebebi kimi zaman; ikisi de bekar iken taraflardan biri için ortaya çıkan erkek arkadaş adayıdır. Kimi zaman, kariyer merdivenlerini ikişer ikişer atlayan hırslı dişinin, yakın arkadaş bildiği kimse tarafından çeşitli yılanlıklarla iğneli sözlere maruz kalmasıdır. Komik ama gerçek, kimi zaman öbür dişinin formda olmasını ya da yeni aldığı elbiseyi kıskanmaktır. Tehlikeli oyundur bu, çoğu zaman kıskananın değiştirebileceği bir durum bile değildir. Sigaradan daha zararlıdır bünyeye, mutsuz eder. Oynamaya kalkıştığınızda kendinizi cimcirin ve yavaşça elinizdeki silahı yere bırakın.
Bu gece sevişmeyelim sevgilim oyunu. Sevgililiğin ilk günleri. Birbirini bulmuş, kabul etmiş, türlü flört oyunlarından sıyrılarak yan yana durmayı tercih etmiş iki sevgili. En güzel sevişmeler üçüncüden sonra başlar ya hani tenler birbirini kabul ettikten, ilişkiye özel pozisyonlar keşfedildikten sonra, işte o günlerdeyiz. Hani libidonun tavan yaptığı, ayrıyken seksi mesajların havada uçuştuğu zaman dilimleri. “Sevişmeden uyunmayan geceler”in bir tık ötesinde, gece uyku arasında kendini sevişirken bulunan tavşan ilişki geceleri. Sonra bir gün, “hadi bu gece sevişmeyelim” kafası gelir. Küçük, masum ve çok zevkli bir oyundur bu. Oyunun asıl kuralı; karşındakini çaktırmadan tahrik ederek sevişme yasağını delmektir. Saldırı bir anda gelişir. Belki erkek, elini kadının belinden aşağıya indirir, belki kadın güya yanlışlıkla nefesini erkeğin ensesine üfler. Ya da kaşık pozisyonunda uykuya geçerken, uygunsuz temaslarla vücut uyanır. Yasak elma zevklidir misali, dudaklar buluşur. Sonrasını biliyorsunuz. Ertesi gün “dayanamıyoruz birbirimize” diye gülümser durursunuz. Şiddetle tavsiye edilen bir oyundur.
Seni seviyorum oyunu.
Oynanmaması gereken oyunların ilk sıralarında karşımıza çıkan bu kalp kırıcı oyunda, sevgili adayı bir aktör ve bir aktrist rol paylaşımına girer. Zira hiç bir zaman iki kadın ya da iki erkek arkadaş arasında bu pis oyun oynanmaz, içinde arkadaşlık da yoktur. Ancak iki sevgili adayı arasında; daha gerçekten sevmeden, sadece anlık yükselen heyecan ya da karşındaki için bir üst seviyeye geçip vazgeçilmez olma arzusuyla, kandırma suretiyle gerçekleşir. Asla oynamayın! Gerekirse sevdiğinizi geç söyleyin, erken söylemeyin! Kendinizi tartın, biçin, ölçün, cümleleri öyle sarf edin. Zira, doğru günde söylenen bu sözün sihirli bir etkisi mevcuttur!
Ayrıca bu “seni seviyorum oyunu”nun bir başka versiyonu da, terk edip gidişe geçen sevgili tarafından oynanır. Ayrılmak ister, ama egosu tepededir, unutulmak istemez, “seni hala seviyorum” der. O kadar samimiyetten uzaktır ki, “elektrikler kesik olduğu için ödevimi yapamadım öğretmenim” cümlesindeki doğrulukla yarışır. Bunu da oynamayın! Kelimelerin gücünü hafife almayın, önce kendinizi sonra karşınızdakini kandırmayın. Çünkü bazı sözler uçmaz, kalır. Yara yapar, kanatır.
Bir şey almayacağım, sadece mağazaya göz atıp çıkacağım oyunu. “Sevgilim, yeni sezon başladı biliyorsun ama daha indirim olmadığı için sadece bir bakmak istiyorum” cümlesiyle başlayan oyun için bir kadın ve bir erkek oyuncu yeterlidir. Erkek için çoğu zaman yeni sezonun başlaması kavramı hiç bir şey ifade etmez, ayrıca ona göre sevgilisinin zaten dolapları taşıracak kadar çok elbisesi vardır. Ama “mor renkli hırkam yok, gerçekten bu ihtiyaç” cümlesine kanar, kimi zaman kabin önünde, kimi zaman mağaza önünde kendisi gibi kurban erkeklerle birlikte ağaç pozisyonunu alır. Komik oyundur bu, erkek her zaman kadının sözüne inanır, inanmasa da inanmış gibi davranmaktan başka çaresi yoktur. Zira, alışveriş açlığındaki bir kadın, on kaplan gücündedir. Başa gelen çekilir, torbaları erkek taşır.
Sana yemek pişirdim oyunu.
Küçükken oynadığımız, içi hayali kahve ya da en iyi ihtimalle suyla doldurulmuş bardaklar eşliğinde misafircilik oyununun büyümüş hali bu oyun. En az deforme olmuş oyun olarak da tanımlayabiliriz kendisini. Anneanne hediyesi plastik pembe çay takımları şimdi nerede bilinmez, ancak onların yerini cam ya da porselen cicili takımlarla doldurmaktan geri kalmadık, öyle değil mi? Sakarlıkta sınır tanımayan genç kadınlara pek tavsiye edilmese de, mutfağa giren erkeklerin hemen seksi imajıyla damgalandığı eğlenceli bir oyun bu. Belki yalnızken akşam yemeğini bir tostla, dışardan sipariş vererek ya da bisküvi ile geçiştiriyorsundur ama masaya ikinci bir tabak konması gereken günlerde Jamie Oliver kesildiğin oyuna hoş geldin. Kimi zaman, “erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer” kuralını hayata geçirmek için yapılır, kimi zaman arkadaşlarla evde güzel vakit geçirmek için. İşte atlanmaması gereken tüyolar; spatulayı tak tak tencere kenarına vurma sesi profesyonellik belirtisidir, yemek kadar sunumu da önemlidir, sanki her gün evde siyah pirinç ile besleniyormuş havası vermek caizdir. Mutfak sizin sahneniz, buyurun stres atın, bir günlük eğlenin! Yarın nasılsa menüde tost var.
Acımadı ki oyunu.
Hiç ağlama “herkes beni çok güçlü sanıyor, tükendim” diye söylenen kadın! Bu oyunu sen başlattın! Daha küçükken, ilkokul servisinde senden büyük sınıftaki kızın defalarca tokat atmasına karşılık “acımadı ki” diye sen tutturup gözünü gözüne diktin. Tokadına karşılık vermesen de, yanağın pancar rengi eve gidip çığlık çığlığa ağlasan da, arabadan inene kadar gururunu ayaklar altına almadın. Aferin, iyisin hoşsun da, bu oyunda zararlı sen çıktın. Devam ettin çünkü oyuna, her düşmede, her ayrılıkta, her terslenmede, her kabalıkta burnunu havaya dikip “acımadı ki” demeye, hani gözyaşlarını geri iterken... Oturuşuna, kalkışına, konuşmana, kariyerine yön verişine kadar “ben güçlüyüm” diye her adımda bağırdın. Şimdi, erken emeklilik talebindesin, çünkü tükendin. Bırak, ağlarken görsünler, sulu göz desinler, burcun balık mı diye sorsunlar. Klişedir ama gerçektir kontenjanından senin için geliyor: hiç bir şey senden değerli değil!
Seni umursamıyorum oyunu.
Oyunumuz belirsizlik içine düşen ilişki çıkmazı sokaklarında oynanıyor. Belki uzun bir süre takılmanın ardından seviştik ama “şimdi ne olacağını umursamıyorum” havası var. Belki uzun bir ilişki içinde, yön arayışında kaybolup, dırdırcı etiketini yememek için, “evlenmek istemiyorum ya, umrum değil sendromu” var. Kendi işim, kendi hayatım bencilliğine sığınıp oynanan bu oyun, oldukça sıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Hayatı çok ciddiye almamak lazım mottosuna sığınıp aşkı oyun, sevgiliyi oyuncak sanmak çok da güvenli bir yol değil. Tavsiye edilmez!
Çözümü dürüstlük caddesinden geçiyor. Sakin bir tavırla düşündüğünü açıklamak kadar insanı rahatlatan bir şey yok. Yol, istediğiniz tarafa gitmese bile en azından içe atmadan başka yöne sapma olanağı sunuyor. Trafik kurallarına dikkat etmek, sarı ışık yanınca gaza basmadan beklemek lazım!
Hodri meydan oyunu.
Karnına kelebekler doldu, heyecanın içine sığmadı. “Bugüne kadar her şeyi içimizde yaşadık da ne oldu, belki açık sözlülük benim ilacımdır” dedin. Gittin, “seni seviyorum, gözüm başka bir şey görmüyor” dedin. Hatta “ben senin sevgilin olmak istiyorum” deme cesaretini bile gösterdin. Hodri meydan oyununu başarıyla sergiledin. Coşkulusun biliyorum, cesaretini kırmak da istemiyorum. Ama yapma! Yine eski atasözlerine güven, “su akar yolunu bulur” de. Hodri meydan oyunu, karşı taraf için çoğu zaman korkutucu bir hal alır. Modern zamanlarda aşk yorulmuştur, unutma. Tam da bu yüzden, gizemini koru, küçük adımlarla avına yaklaş, ürkütme.
Mankencilik oyunu.
Keyfin yerindeyse en eğlenceli oyun, mankencilik. Hani küçükken annenin kıyafet ve makyaj ürünlerini tek başına mahvetmek yerine komşu kızını suçuna ortak ederdin ya... Sedefli farları kaşlara kadar sürüp, salonda kıkırdar dururdunuz. 15 sene önceki bu sürümün, günümüzdeki versiyondan pek bir farkı yok. Şimdi kız arkadaşlarınla evde süslenir, püslenir, en mini ve en topuklu kombinasyonuyla kendini dışarı atarsın. Bir Sex and The City ya da catwalk havası adımlarınıza hakimdir. Hani “kız kıza dışarı çıkma gecesi”nin yaşandığı, dertlerin evde bırakıldığı zaman dilimlerinden bir tanesidir. Dedikodu sosu ve flört kreması eklenince tadından yenmez bir hal alır. Şiddetle tavsiye edilir.
SONUÇ
Oyunlar zevklidir, hayata renk ve heyecan katar. Kendinizi oyunun kurbanı haline getirmediğiniz sürece, keyifli oyunlar diliyorum.
bu yazıyı beğendiysen bana yarışmada oy verirsin, değil mi? Buraya tıkla, üye olmadan, uğraşmadan fortfolio'ya oy ver!